Sunumuma başlarken bu etkinliği düzenleyen ODTÜ Sosyoloji Topluluğuna “özel teşekkürümü” sizler önünde iletmek istiyorum. “tamamlanmış” ve “savunulmuş” iki tez çalışmasıyla , benim “tez önerime” aynı oturumda fırsatı verdileri, “yeni başlayanlara” verdikleri destek için topluluğa teşekkür ediyorum.
Göçmen konusunda dahil edildiğim sunumun ana başlığı “Avrupa’da Göç Sorunları”.
Sorun yaratan göç ve sorun yaratan göçmenlerden önce göçmenin içine “bir şekilde” dahil olduğu sorunlu batıdan veya batının sorunlarından bahsetmek gerekir.
Çağımız toplumlarına “post-modernizm”-“neo-liberalizm”- “risk toplumu” - “vahşi kapitalizm” - “vahşi kent” (urban jungle) gibi ifadelerle yaklaşılıyor. Komünal ve eşitlikçi ilkel toplumdan gelen dayanışma ağlarının yerine/ bireyi sosyal hayatında motive eden asabiyyet,namus,şeref gibi değerlerin yerine /post-modern düşünce girişim özgürlüğünü, acımasız rekabet koşulları, karın ençoklaştırılmasını, sınırsız sermaye birikimi gibi kendi değerleri koyuyor.Kişinin sahip olduğu “Feodal bağların” tasfiyesi post-modern tabloda hız kazanıyor.
“Toplumsal Hareketler” post-modern çağda sınıfsal tabanlarından koptu. Sınıfsal hareketler tam da Marcuse’nin öngördüğü gibi/ sistemin bir dişlisi halini alarak etkisizleşti. Risk toplumu toplumsal hareketleri /sınıfsal tabandan bağımsız hareketler halini alarak/ zayıfladı. (Sisteme en ciddi direnişi Linux kullanıcıları verirken bu yeni toplumsal hareketler eşcinsel,feminist,çevreci hareketler olarak sayılabilir. Bu hareketler kendi kuramsal gerçekliklerinde, kendilerini dünyaya duyurmak için uğraşırken 68 Paris olaylarından bu yana bir araya gelemedi. bu parçalanmışlık/ Safari belgesellerindeki sürüler gibi, dışındaki diğer hareketler sisteme yenilirken ve yok olurken karşısına geçmek , kendi kaçınılmaz sonuna bakmak ve bakmak ... Yaşadığımız kent, gerçek bir vahşi hayattır bir jungle’ı andırır, feminist duyarlılıklarımıza karşın gözümüzün önünde fiziksel şiddete ve hakarete uğrayan bir kadını görmezden gelerek işe gitmek,Politik duyarlılıklarımıza rağmen işyerimizde gördüğümüz yolsuzluklara ses çıkarmamak, tüm duyarlıklarımızı kapatarak akşam haberlerinde kent suçlarını, vahşi kentin hallerini, kentsel eşitsizlikleri ve sefaleti izlemek izlemek ve izlemek demek.
Ve bu post-modern tablo içinde/ kandaşlık yaratmanın, dayanışma oluşturmanın, kitlelerde seferberlik yaratmanın imkansızlaştığı bir dönemde/ göçmen hareketi zor olanı yaptı ve harekete geçirdi. Bu ayaklanma /aslında risk toplumuna ve ekonomideki ifadesi neo-liberalizme karşı/ göçmenlerin “eskinin güveniyle” birbirine kenetlenmesi/ kuralları yeniden koyacak bir töre, topluluğu motive edecek ve hayatı anlamlılaştıracak “şeref”, cemaati koruyacak bir asabiyet/ koruduğu takdirde hayat mücadelesine yeniden yeniden katılabileceği namus gibi/ batının “akıl dışı” “irrasyonel” bulduğu unsurlarla “post-modernist” tabloda vahşi kapitalizm ve vahşi şehir’de tutunma ve yer açma mücadelesidir. Benzeri Türkiye’de şehirlere göçle yaşanmış, hemşericilik-mahallecilik stratejileri arkasında politik ekonomik kültürel izler bırakarak çözülmüş asabiyyet modern dünyada kendisini ve yeni töresini inşa etmiştir.
Batının göçmene bakışı Paralel Toplum ifadesinde saklıdır. Bu ifade/ kuantum mekaniğinin “Paralel Evren” teriminden Sosyal bilimlere transfer edilmişe benziyor. Bu modele göre göçmenler/ yerleşikle etkileşmeyen “içine kapalı” “kendi kurallarıyla yaşayan” bir paralel toplum kurmuşlardır. Bu paralel evreni kendi kurallarıyla anlamanın bir önemi yoktur. Çünkü Doğu (Orient) zaten akıldışı tutuculuklara sahip/ irrasyonel, mistik ve egzotik bir alandır. Doğulular cennete gittiklerinde üç yüz hurinin kendilerini beklediğini düşünerek vücutlarına bombaları bağlayıp bir düğmeyle kendilerini havaya uçurabilecek kadar irrasyonellerdir. Risk toplumunda göçmene ayrılan yer evrenin diğer ucu değil, bizim paralel evrenimizdir. Göçmenin bizim toplumsal evrenimizde yeri yoktur, onların yeri (varsa eğer) paralel bir başka evrendir.
Ben bu batı-merkezli göçmen algısından bir nebze sıyrılabilmek için, doğuyu doğudan bakarak incelemiş ve doğudan yola çıkarak evrensel bir teori ortaya artmış İbn-Haldun’a ve teorisinin başat unsurlarından asabiyyeti analiz aracı olarak başvurmayı seçiyorum. Paris Olaylarını, Avrupa’nın göçmenden neleri alıp götürdüğünü ve göçmenlerin dünyasında neyin yerini dolduramadığı… modern asabiyetlerle, göçmenlerin nelerin yerini doldurmaya çalıştığını sorguluyorum.
Post-modernizmi eleştirirken aslında post-modernizmden vazgeçemeyip sunumun anafikrini ve mesajlarını başta verdiğim dikkatli dinleyicinin gözünden kaçmamıştır. Bu sayfada sunumun problemlerini vermemdeki amacım dinleyicilerin sunumu ve dolayısıyla beni denetleyebilmesi….
Asabiyyetin İzleri
Hazırlayan: Alperen Atik
http://alperenmyung.blogspot.com
E-mail: alperenmyung@gmail.com
Asabiyyetin İzleri
İç-göç, Etnik Çatışma-Dayanışma Dinamikleri
1995 Gazi Mahallesi Olayları
2005 Paris Olayları
Sunumun ana problemi
- “İlk Sosyal Bilimci ” İbn-Haldun’un (1332 – 1406) sosyal bilimlere giriş kitabı Mukaddime’sinin temel kavramlarından biri olan “Asabiyyet”i
- İç-göç ve Türkiye’nin etnik çatışma-dayanışma dinamiklerini
- Gazi Mahallesi 1995 Olaylarında
- Paris 2005 Olaylarında
- Tepkinin oluşumu örgütlenişi ve toplumsal şartlar açısından
- Yorum çabasında kullanmak
Konunun “Göçmen” başlığı ile ilgisi
- Kır topluluklarından ve onun “Asabiyyet” etrafında konumlanmış sosyal organizasyonundan koparılan “Göçmen”in yeni dünyada
- Kimlik sorununu aşma şekli
- Etnik dayanışması ve töreyi yeni dünyada inşa etme çabası
- Diğer etnik dayanışmalarla ve yerleşiklerle çatışması (Hemşeri dernekleri-etnik mafya,töreler çatışması)
- “Yerleşik”te de buna karşılık “karşı asabiyyetin” ve göçmeni dışlayan “karşı-taasub”un oluşması
- Yeni “Töre”nin kolları (“Sınıf bilinci” yerine “Hemşehricilik” tabanlı siyasallaşma)
Asabiyyet Kavramı Üstüne Kelime Kökeni Çalışması-1
Aseb: Vücuttaki sinirler
Asb: Kavim eşrafı
Usb: Kavmin hayırlı kişileri (Uludağ,2005:94)
Fuad Baali, Asabiyyet kavramını “bağ” anlamındaki asab sözcüğünden türetiyor. (kelimenin özel anlamı sinirlerin ve damarların bağı)
“Asabiyyet” denince ilk anlaşılması gereken bir bağ (cohesion) ifade ettiği ve bu bağın “organik” miş hissi veren “kendiliğinden” ci bir oluşuma sahip olduğu. Bu yönüyle Tönnies’in gemeinschaft’ı ile beraber düşünülmeli.
Asabiyyet Kavramı Üstüne Kelime Kökeni Çalışması-2
Ümit Hassan Asabiyyet sözünün kökünü hiçbir şüpheye ve çekinceye yer vermeksizin Asabe (Baba tarafından akrabalar) sözcüğüne dayandırır.
Ümit Hassan’ın bu etimolojik çıkarım ile yapmaya çalıştığı asabiyyetin diğer kandaşlıklarla ve bağlılıklarla farkının altını çizmektir.
Anahan nitelikli (eşitlikçi-komünal) toplumsal yapıda var olan kandaşlık, Babaerkil toplum düzenine geçerken Asabiyyet’e dönüştü.
Kandaşlık-Asabiyyet İlişkisi (Ümit Hassan’ın Dikkati Çektiği Nokta)
- Totem (Bütüncül kutsallık)
- Eşitlikçi komünal düzen
- Üyeler arasında kandaş ilişkiler
- Ortak Mülksüzlük
kandaş topluluklarda geçerliyken
- Mana-Tabu ayrımı
- din-sihir,kadın-erkek ayrımı kadının ve sihrin tabu (tekin olmayan) ilan edilişi
- Yeni oluşmaya başlayan erk ilişkileri
- Üyeler arasında dayanışma, “ötekiyle” çatışma
- Asabiyyet ile mülke yöneliş
Asabiyyet Tanımı
Asabiyyet’ten anlaşılması gereken ilk şeyin bir bağ olduğuna değinmiştim.
Asabiyyet için group spirit (hizip hissi) veya tribal solidarity (kabile dayanışması) karşılıkları kullanılıyor.
Asabiyet bir cemaatin kolektif aksiyonerliğidir, ilk amacı cemaati saldırılardan korumaktır.
Bir ruh olmanın yanı sıra eylemlerle, akınlarla, yağmalarla da beslenen bir dayanışma-aidiyet-gurur duygusudur. Asabiyet teorik ve pratik ayakları olan bir "praksis"tir.
bunun yanı sıra asabiyet yalnızca bir dayanışma örgütü değildir. ötekine ve yabancı olana karşı cemaat adına bir savunma, cemaatin şerefi çiğnendiğinde bir intikam mekanizması olarak da işlev görür. (intikam burada geç kalmış bir meşru müdafaadır)
“Asabiyyet’in İzleri” İfadesi üzerine
Bir “tarihsel ideal tip” olan Asabiyyet kapitalist çağın toplumlarına değişerek, dönüşerek ve çözülerek ulaştı.
Bir “tarihsel ideal tip” olarak “ilk haliyle” günümüz dünyasında arandığında Afrika’nın avcı-çoban topluluklarının hakim olduğu kimi yörelerde rastlanabilir.
Bir tarihsel tipin günümüze uzanan izleri sürüldüğünde çobanlık dönemi toplumsal yapılarının kalıntılarını tasfiye edememiş ülkelerde izleri gözlemlenir.
İzlerini süren bilim adamlarını örnek vermek gerekirse
İslami terör örgütlerinin üyeleriyle bağlantısını açıklamak için Akbar Ahmed “hiper-asabiyyet” terimini kullanıyor. Bu bağlılık pre-feodal dönemin kabileye bağlılığından bile daha sıkı. Buna göre Doğu, batıyı iyisi ve kötüsüyle tümüyle reddeden bir “hiper-taasup” etkisi altındadır. İslami terör örgütlerinin doğduğu yere “İslam Dünyası” şehirlerine dikkat çekiyor. Bir tarafta petro-dolarlar üstünde yükselen gökdelenler öte yanda varoşlar...
Asabiyyet’in İzleri” İfadesi Üzerine-2
Akbar Ahmed’in, Asabiyyeti “az gelişmiş” olanda arayan temelde batı-merkezli ifadesine bir çekincemi sunarak katılabilirim. Çobanlık dönemi kalıntıları en taze toplumlardan Amerikan toplumunda, Asabiyyetin ve Taassubun izlerine rastlanır. (“Western Sineması Sığır Çobanları” “Benim Cici Silahım” bunun ipuçlarını verir) Asabiyyetin “en gelişmiş”de hüküm sürmesi daha büyük bir sorundur. (ABD’nin Askeri-Endüstriyel Kompleksi ve Savaş Ekonomisi) (soru halinde açabilirim)
Michel Seurat 80’lerde Lübnan’da Trablus şehrinde asabiyyetin izlerini sürerek, “kentsel asabiyyet” anlamında “urban asabiyyah” tezini ortaya attı. Seurat’ın amacı bir siyaset sosyologu olarak şehirlerdeki siyasal şiddetin arkasındaki toplumsal yapıyı incelemekti. Trablus’da mahalleleri yöneten silahlı toplulukları asabiyyet kavramını kullanarak inceledi.
Şehrin varoşlarında asabiyyet etrafında birleşen topluluklar ve sebep oldukları şiddet olaylarını Ortadoğu’da inceleyen Seurat, Latin Amerika’da favela’lar, Fransa’da banliyöler, ABD’de gettolarda benzer bir dinamiğin olduğunu söyledi.
Michel Seurat
Michel Seurat’ın kentsel asabiyyet üstüne fikirleri 20 yıl sonra doğrulandı.2005 yılında, Kentsel asabiyyet temelli çatışmalar, Michel Seurat’ın öngöremediği yerlerde bile yaşandı. Göçmen toplumlarının en tozpembe tablosu Avustralya’nın sub-urb’lerinde beyaz gençlerin göçmen mahallelerine saldırıları ve mahalleler arası çatışmalar, Paris Olaylarının ardından geldi.
Michel Seurat’ın günümüzü 20 yıl önceden yakalayışını Ortadoğu şehirlerini ve şiddeti analiz edip batının benzer dinamikleriyle karşılaştırmasında ve İbn-Haldun üstüne ilk dili Arapça olması sebebiyle birincil elden hakim oluşunda aramak lazım.
Urban Asabiyya Kentsel Asabiyyet-Mahallecilik
Sahip olduğumuz Batı Merkezli bakış dolayısıyla 2005 Paris Olaylarını türünün ilk ve son örneği gibi algılıyoruz.
Bu olay öncesindeki varoş-şehir arasındaki kültürel-siyasi ve ekonomik gerilimi ve eşitsizliği gözden kaçırıyoruz
Bir “getto ayaklanması” “göçmen ayaklanması” niteliğiyle bile ele alınsa bu olaylar ilk değil.
Latin Amerika favela’larında, şehre yeni göç edenlerden oluşmuş mahalle topluluklarının aynı mahalleden olma bilinciyle aralarında dayanışarak, belediye yıkım ekipleriyle ve mafya ile çatışmaları…70’lerde Favela’lara dayanarak Brezilya’da “favela devrimiyle sosyalizm” denendi. Carlos Marighella, Che Guevera’nın “Guerilla” stratejisini “Şehir Gerillalığı”na dönüştürdü.
Türkiye, Paris Olaylarının benzerini Gazi Mahallesi 1995 Olaylarıyla, Avustralya “sub-urb”lerinde beyaz gençlerin göçmenlere saldırılarının benzerini Serik Olaylarında yaşadı
Önemli Hatırlatma
Toplumların benzer tarihsel-toplumsal gelişim çizgisini takip ettiği varsayımı altında Asabiyyet de bir tarihsel ideal tip olarak evrenseldir.
Asabiyyet’in izleri ise toplumun, çobanlık geçmişine tarihsel ve kültürel yakınlığı oranında kendisini gösterir.
Asabiyyet’in izlerinin etkileri toplumdan topluma değişir
Asabiyyet ve Diğer Sıkça Kullanılan Kavramlarla İlişkisi
Töre: Kökenini tös/tör’den totem adlarından alır. Töre topluluğun totemini yani “topluluğun birlikteliğini ve kutsallığını” sembolize eder. Totemin “bütüncül kutsallığının” yıkılışı ve “Mana-Tabu” ayrımıyla birlikte bugünkü “yasaklayan” anlamına yaklaşmış, devletleşme sürecinde asabiyyetlerin birbirinin üstünde hüküm kurmasıyla başlayan eşitsiz ilişkileri ve toplumdaki diğer eşitsizlikleri de güçlünün lehine meşrulaştıran bir araca dönüşmüştür.
Göçmen topluluğu şehirdeki iç-denetimini töre ile sağlar. Töreyle ters düşen asabiyyetin getirilerinden faydalanamaz.
Göçmenlerde “yeni dünyada” töreyi diriltme çabalarına örnek olarak Etnik Mafya örnek verilebilir. İtalyan örfüyle (Omerta) iş ilişkileri kuran İtalyan Mafyası, Baba filminden okunabilir. Bir figür olarak Don Carleone’nin derdi törenin yeni dünyada yeniden inşasıdır.
“Berlin’in göbeğinde Töre Cinayeti” haberi sonrasında ortaya daha kendiden emin atılan “Paralel Toplum” kavramında Batı’nın doğuya oryantalist-şarkiyatçı bakışını görürüz. Paralel Evren
Töre’nin Yeni Dünyada “Modern Temeller” üzerinden doğuşuna bir örnek
'Siyasi töre'nin sonu 20 ay hapis cezası
RADİKAL - ANKARA - Eski Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu'nun cumhurbaşkanlığına aday olmasını, 'töreye karşı geldiği' gerekçesiyle engellemeye çalışan eski MHP milletvekilleri Cemal Enginyurt ve Ahmet Erol Ersoy, 20'şer ay hapis cezasına mahkûm edildi. (16.02.2005)
Namus
Töreye uyduğu oranda bireye atfedilen değerdir. Eylemleriyle töreye uyan namuslu, töreyle aykırı düşen namussuzdur.
Töreye uymak topluluğun asabiyyetinin kişiyi “öteki”ne karşı koruyan dayanışma ağından faydalanabilmek için önemlidir.
Namus dayanışma ağından faydalanabilmek için verilen ödündür. Dayanışma ağının içinde olmasından bireyden zorla kesilir. Birey bu ödünü gönüllü vermez. Sosyalleşme-Kültürlenme etkisi ile içselleştirilir.
Şeref
Topluluğun töresine bağımlılığının göstergesi olarak, topluluğa dışarıdan atfedilen değerdir. Bir aileye ait olabileceği gibi daha geniş anlamda boya kabileye aşirete veya “memlekete” de ait olabilir.
Şeref , bir diğer ifadeyle topluluk üyelerinin namusları toplamıdır. Namus ve şeref birbirine yakın kavramlardır. İkisi de dışarıdan atfedilen ancak töre etkisiyle içselleştirdiğimiz kavramlardır.
Birinin topluluğa ait olduğunun, ötekinin kişi başına düşen statü olduğunun ayrımı keskin değildir. Günlük dilde birbiri yerine kullanılan sözcüklerdir (Kendime çekince koyuyorum)
Bir farklılık olarak namusun o topluluk üyelerine karşı öne sürülebilen içsel, şerefin diğer asabiyyetlere karşı öne sürülebilen dışsal bir anlamının olduğu söylenebilir. İlkel-Komünal dünyada totemin ve topluluğun şerefi var iken ve boyların birbirini hüküm altına alarak aşiretleşmesiyle şeref de dışa dönük ve eşitsizlikçi bir anlama sahip olmuştur.
Töreye dayanarak bir cinayet işlendiğinde, cinayeti işleyen yalnızca kendi namusu için değil topluluğun şerefini de kurtarmak adına yapar. Bu sebeple namus, şerefle beraber ele alınmalıdır
Taassup
Mukaddime çevirmenlerinden Süleyman Uludağ’a göre: Asabiyyet gütmek. (aynı kökten geliyor)
Taassup günlük yaşamda bir inanca körü körüne bağlılık anlamında kullanılır. Asabiyyet bağı da körü körüne bir bağlılık içerir. Akrabalık ilişkilerinin nedeni sorgulanmaz. Asabiyyet, töresini bir taassup ile korur. Törenin sorgulanmadan güçlü kalmasını bu taassup sağlar.
Taasubun bir yönü de diğer töreleri tanımamak kendi töresini tek geçerli töre olarak görmektir.
Hayatını sınırları çizilmiş dar bir alanda geçiren ve diğer kültürlerle kısıtlı geçimlik ilişkiler kurmak dışında etkileşime girmeyen topluluklarda taassup daha etkindir
Taassubun diğer töreleri tanımamaya giden yönü altında, topluluğu yabancıya kapatarak saldırılardan korunma ve her yabancıyı potansiyel saldırgan olarak gören bir asabiyyet vardır.
Göçmenler, yerleşiklerde taassupla karşılanır. Yerleşiklerin taassubu karşısında, göçmenler de taassuba (asabiyyet ilişkileri gütmeye) sarılırlar.
Hemşericilik
Hemşericilik, asabiyyetin günümüz Türkiye’sinde toplumsal,ekonomik ve siyasal sonuçları gözlemlenen kaynağını feodal öncesi toplulukların asabiyyetinden alan bir olgudur.
Kelime anlamı itibariyle “aynı-şehirlilik” olsa bile toplumsal pratikte bu aynı soy-köy, boy, aşiretten olanların dayanışması şeklinde de görülür.
Hemşericilik, kır topluluğunda asabiyyet ve etrafındaki değerlerle korunan topluluğun, kente göçle beraber “risk toplumu”na karşı daha da savunmasız gelmesine karşı, şehir toplumunda göçmenlerin asabiyyeti ve eski töreyi diriltme arayışıdır.
Göçmen daha köyünden çıkmadan hemşerici bağları sayesinde şehirden, şehir yaşamından haberdar olur. Evini ve işini hemşerici bağlarla bulur.
Bu arayış sonuçta başarısızlığa mahkum görünse bile, göçmenin şehir ile diyalog ve pazarlık araçlarını yaratarak, şehirleri inşa ederek görevini tamamlamaya yaklaşmıştır.
Hemşericilik-Mahallecilik
Mahallecilik, göçmenlerin ,vahşi-kente (urban-jungle) karşı bir diğer stratejisidir.
Michel Seurat’ın “Urban Asabiyya” mekanizması “Mahallecilikte” vücut bulur. Mahallelerde kentsel asabiyyete rastlama mümkündür.
Göçmenler için, hemşericilik ile elde edilen faydalar tıkanmaya başladığında, bir arada yaşayan hemşeri törelerinin çatışması sonucunda üzerinde uzlaşılmış “mahalle töresi” ve “mahalleli kimliği” doğar.
Bazen mahalle kimliği öyle baskın çıkar ki mahalle kendi dilini ve argosunu
Türkiye’de en meşhur mahalleli kimliği ve töresi Recep Tayyip Erdoğan dolayısıyla Kasımpaşalılıktır. Erdoğan örneğinden bakıldığında, İstanbul’a göçün ikinci neslinde, Kasımpaşalılık pek çok hemşerilik ilişkisinin önündedir.
Mahallecilik göçün ikinci neslinde eski dünya ile bağlantısını yitiren ikinci nesiller ile başlar. Kendisini senede bir ay kaldığı bir yere ait hissetmeyen, şehir cemaati tarafından da kabullenilmeyen ikinci nesil bu stratejiyle ayakta kalır.
Göçmenlerde ikinci nesil ve sonrası, kimlik, aidiyet ve dayanışma sorununu hemşericilikten çok mahallecilikle aşıyor. Paris olaylarında gençlerle yapılan röportajlardan bu sonuç çıkıyor.
Gazi Mahallesi
Bu mahalle, Gazi Mahallesi: Divriği Yemek Salonu, Sivas Çavdar Köyü
Derneği, Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu, İsmetpaşa Caddesi, Can
Türküevi, Halk Polikliniği, 'Ekim şehitleri ölümsüzdür' afişi ve Hacı Bektaşi Veli Gazi Cemevi ile bir Alevi gettosu...
Gazi Mahallesi
Mahalle, 1975'e değin Atatürk Çiftliği olarak biliniyormuş. Sivas, Çorum ve Tokat'tan gelen göçlerle birlikte nüfus artmış, adı da Gazi Mahallesi'ne çevrilmiş.Mahalle yeni göçlerle geliştikçe yeni cadde, sokak ve bulvarlar 'siyasal dokuya' uygun biçimde haritaya eklenmiş: İsmetpaşa ve Kıbrıs caddeleri,Atatürk Bulvarı, Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu... Mahalle, nüfus artınca dörde bölünmüş: Gazi, 75. Yıl, Zübeyde Hanım ve Yunus Emre mahalleleri.. Ancak, 130 bini aşkın insanın yaşadığı dört mahalle eski adıyla anılıyor. Tahmine göre nüfusun %75’ Alevi
(RADİKAL, 06/02/2006 )
Gazi Mahallesi 12 Mart 1995 Olayları
şeref-töre-mahallecilik bağlamında ele alındığında: Varoş Töresinde “Mahalle Kahvehanesi” mahalleci cemaatin çekirdeğidir. Köy kahvehanesinin köyün tek kamusal alanı olması gibi… Kamuoyu orada oluşur, siyaset orada (seçim toplantıları) yapılır, mahalleliyi ilgilendiren haberler kahvehanede toplanır. Mahalle Kahvehanesine yapılan bir saldırı doğrudan mahallenin şerefine yapılır. Kahvehanesi basılan bir mahallenin asabiyyet sahibi, delikanlısı, kabadayısı yok demektir. Şerefin topluluğa dışarıdan atfedilen değer olduğu düşünüldüğünde, şeref yeniden kazanılmadıkça mahalleci töresine göre o topluluk tecavüzlere açık demektir.
Tepkinin mahalle adına verilişi bir aidiyete, bir dayanışma-saf tutma, ötekine karşı tepki, çatışma bir kentsel asabiyyete işaret eder.
Olayların diğer Alevi gettolarına sıçraması bize bunun mahallecilk boyutuyla beraber mahalleciliği aşan boyutları da içerdiğini gösterir. Alevi ortak kimliği ve topluluğun korunması üzerinden harekete geçiş ve şerefi yeniden kazanmak var. Şeref yeniden kazanılmazsa saldırılar devam eder
Gazi Mahallesi 12 Mart 1995 Olayları
Toplumla İlişkiler: Toplumda Alevilere karşı kaynağını dinden alan bir taassup var. 30 yıl öncesine kadar kır topluluğunda “haramdır” diye Alevilerin yemeğini yemeyen, evine girmeyenler bugün aynı şehirde yaşıyor ve bazen aynı apartmanlarda yaşıyor.
İş ilişkileri veya evlilik gibi cemaatler arasında zorunlu bir arada yaşamayı gerektiren durumlarda taassup Alevinin karşısına daha ciddi çıkıyor
Okullarda verilen “din kültürü ve ahlak bilgisi” dersleri hep Sunni inanışın Hanefi mezhebine göre düzenlendi. 80 öncesi din dersleri seçmeliydi.
80 darbesinden sonra zorunlu din dersleri ile Alevinin farklılığı ona ilkokul sıralarında hissettiriliyor, cenazelerini cem evinden kaldırdıkları zaman cenaze masraflarını,belediye yardımı almadan, kendileri üstlenmek üstlenmek zorundalar. Aleviler taassubun etkilerini okul sıralarından cenazelere kadar yaşıyor.
Polis ve Gazi Mahallesi
Kahvehane taramasında 2 kişi, Polisin olaylara müdahalesinden sonra 32 kişi öldü. Bu sebeple polisin gettoya, gettonun polise bakışı önemli
Göçmen Hafızası: Alevi cemaatinin hafızasında polislere karşı olumsuz görüntüler var.
80 Öncesi köy kundaklamaları, Kahramanmaraş ve Çorum katliamlarında emniyet güçlerinin olayları durduramaması
Gazi Mahallesinden iki yıl önce Sivas Madımak Oteli Katliamında otel çevresini saran ve beş saat boyunca slogan atan topluluğa polisin müdahale etmeyişi
Otel kundakçılığını, yürüyüşlerle kutlayan sarıklıları sakince izleyen polis görüntüleri
Doğuda terör sorunu ve ohal uygulamaları (boşaltılan veya terkedilen köyler) sonucu şehirlere göç eden göçmenlerin ”can güvensizliğine” karşı özel hassasiyeti
Bu olumsuz görüntüler arasında sayılabilir
Polisin Gazi Mahallesi algısına bakıldığında Gazi Mahallesi 80 öncesi radikal sol hareketlerine yer açmış, PKK ve diğer “bölücü” örgütlerin de şehir kollarının üssü.
Polisten taraf olduğunu açıklayarak davadan çekilen mahkeme heyeti başkanı, mahkemenin sürekli il değiştirmesi ve olaylara karışan 20 polisten 18’inin ilk duruşmada serbest bırakılması, sorunun sadece polis ile değil beraberinde adalet sistemine de dair olduğunu gösterir
Paris Olayları
Olaylar cemaati koruma, topluluğun kutsallığını ve şerefi yeniden kazanma amaçlı başlıyor
Hareket niteliği itibariyle bir Gazi Mahallesi gibi bir Getto İsyanı. Mahalle temelli bir karşı çıkış. Mahalle cemaatini koruma güdüsü ön planda
Avrupa’nın diğer mahalleci nitelikli “kentsel asabiyyet” sahibi göçmen topluluklarının da eylemlere sonradan destek verişiyle mahalleciler arası dayanışma sınırları aşıyor.
Polis’in önyargılı bakışı (La-Haine filmindeki Polisler ve Getto gençleri) Polise göre getto mafyanın üssüdür. Her tür yasa-dışılığın kaynağı gettodur. Gettolar baskı altına alınması gereken, denetlenmesi ve yönetilmesi gereken, AB yasalarının gevşek geldiği alanlardır.
Göçmen Hafızası: Polislere ve tüm emniyet güçlerine karşı olumsuz görüntüler var
Polis-Getto ilişkilerinde daha önceki kovalamacalar
Fransız askerlerinin, Cezayir olaylarında uyguladığı şiddet, işlenen insanlık suçlarının fotoğrafları hala göçmenin akıllarında
Toplumun göçmene karşı taassubu: 1955 Cezayirinde uygulanmış anti-demokratik olağanüstü hal yasası tam destek aldı. “Fransa Fransızlarındır” yürüyüşleri yapıldı. Olaylara karışan göçmenlerin vatandaş olmasına bakılmaksızın yargılanmadan sınır-dışı edilmesi gündeme geldi
Paris ve Gazi Mahallesi Olayları-Farklar
Renk Duvarı ve İsim gibi engelleri Fransa’daki göçmenler daha belirgin ve daha keskin yaşıyorlar. Aleviler örneğinde bu “hiç yok” diyemeyiz. Birinin konuşmasından Kürt kökenli olduğunu anlayabildiğimiz gibi eğer Alevi karşıtı bir taasuba sahipsek bazı simgelerden Alevi’yi “teşhis edebiliriz” .
İş verirken yapılan ayrımcılık Fransa’da daha belirgin. Fransız kökenliler arasında işsizliğin %5 olduğu şehirlerde göçmenler arasında işsizlik %50 olabiliyor.
Fransa’da göçmenlerin, Siyasal sistemle “yasal yollarla” pazarlık yapmalarını sağlayacak araçlar etkin değil. (etnik-mafya dışında) Hemşerici hareketler politik-ekonomik-kültürel etkileri açısından Türkiye’de neredeyse iktidar durumunda.
Siyasal sistemle pazarlık yapma şansı olmayan toplulukların “kentsel töre” yaratma şansları çok az.