Mezun olduğum fakülteden içeri alınmıyorum. Bu sene çekilen demirperdenin ardından fakülteme bakıyorum. Çıkış belgemi verip, öğrenci kimliğimi teslim ettiğimden bu yana içeri girişim kapı görevlisinin insafına kalıyor. Kimi kimin okuluna almıyorlar? Lisedeyken, bir okul çıkışı seçeceğim üniversiteyi görmeye gittiğimde de kimlik sormuşlardı. Ancak bir boşluktan yararlanıp da içeri sızdım. Üniversitemi insan örtüsüyle tanıyarak veya tanıdığımı sanarak bir seçim yaptım. Eserlerinden etkilendiğiniz bir öğrenim görevlisine konuk olup kitap imzalatmak bile, öğrenci değilseniz, kapıcının insafına kalıyor. Şehir dışına taşınmış kampus üniversiteleri, toplumdan en başta fiziki teması kopartılarak gettolaştırılmış. Evrenselin bilgisi öğretilen biz getto sakinleri, toplumla temasımız koparıldığından toplum sorunlarını evrenselin bilgisiyle çözemiyoruz. Kazara ait olmadığınız bir gettonun kütüphanesine girseniz, araştırma arasında kantinde dinlenseniz, getto sakinlerine yabancı olduğunuzu ele verdiğiniz an sivil polisten,provokatöre kadar pek çok şey olarak görülebilirsiniz. Bu önyargı ve şüphe halini evrenselin bilgisine sahip getto sakinlerinden görmek en acısıdır. Adına üniversite dediğimiz gettolarda topluma böylesi uzak, yabancı korkusuyla dolu, ürkek ortaçağ insanları yetişiyor.
Umberto Eco tasarımı ortaçağ romanlarını bile aratan üniversiteler olduğunu duyuyorum. Gettomun sınırlarından gözükmese de daha insafsız gettolar varmış. Öyle ki kimlik gösterseler bile fakültelerine giremezlermiş. Saçları uzun diye, kulak memelerinde halka var diye, gömlek-kumaş pantolon giymiyorlar diye, bazen derslere bazen sınavlara alınmayan getto sakinleri de varmış. Kuşaklar öncesinden bir isyan geleneği devralan,getto içindeki özgürlüğün yada esaretin bedelini fikirle,inatla bazen de “kanla” ödemiş üniversiteler, özgür üniversite hayaliyle çıkılan yolun şimdilik "özgür getto" kısmındalar. Üniversitenin içindeki özgürlükler,devletin “lütfu” değil,uzun ve yorucu bir mücadelenin ürünüdür. Haddini bilmez, yetişkin özel hayatının sınırlarına saygısız bir genelgeye -simgesel bile olsa-bir tavır koyamazlarsa, yani bu üniversitelinin tecridi planı başarıya ulaşırsa,”Üniversite Yahudileri” kollarında yıldızlı bantlar “Hollywood filmlerindeki Nazi Almanya’sında” mutlu mutlu yaşayacaklar. Üniversiteliler dayandıkları mevzileri kaybedecek, hepten “bir çuval patates” olacaklar.
Üniversitelinin Tecridi
Üniversiteyi gettolaştırma ile eşzamanlı yürütülen yeni bir proje gün yüzüne çıktı: Üniversiteli Yahudilerin tecridi. Üniversiteli Yahudilerin bazı mekanlara girişinin engellenmesi, Üniversiteli Yahudilerin kollarında işaretlerle dolaşmaları,Üniversiteli Yahudilerin öğrenci kimliklerini yanlarından ayırmamaları. Gerekçesi: terör örgütlerinin toplanma noktalarından (bar,pavyon,kahvehane) üniversiteliyi uzak tutmak. Medyaya yansıyan Hizb-ut-Tahrir terör örgütü mitingi Ankara’da Hacı Bayram Camii bahçesinde mi yoksa Maltepe'de Ankaralı Namık'ın sahne aldığı bir pavyonda mı yapıldı? Ankaralı Namık'ın sahne aldığı bir pavyonda üniversiteli aramak mı terörle mücadeleye katkı sağlar yoksa Recep Tayyip Erdoğan'ın da gittiği bir caminin girişinde üniversiteliye kimlik sormak mı? Aynı genelgede tanımına hukuk kitaplarında rastlanmayan “uygunsuz hal” ifadesi var ki -ben bu ifadeden Necmettin Erbakan’ın elinde viski bardağıyla çekilmiş resmini anlıyorum- İslami hukuk uyguladığını iddia eden ülkelere, laik-demokratik Türkiye’nin “uygunsuz hal” ifadesi hediye edilmeli. Muhafazakar yönetimin özel hayata yönelik müdahaleleri, namusumuzu kamuya açarak bizleri namussuzlaştırıyor. Liseli kızların etek boyları, kız yurtlarında bekaret testi gibi yurdumuzun kanayan sorunlarına çare bulmayı misyon edinerek–üstelik böylesi dini bütün bir Ramazan gününde–böyle genelgeler kaleme alan insanların isimlerini burada anmıyor, lisans-yüksek lisans öğrencileri ve çok saygın akademisyenlerden oluşan getto sakinlerini, bir kez de ağlama duvarından önce özgürlüklerine dört elle sarılmaya çağırıyorum.
Sunday, November 20, 2005
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment